Konular

Allah Bizden Neler İstiyor? - 3/4

İniş Sırasına Göre


ENFAL SURESİ

İniş Sırası: 88 • Mushaf Sırası: 8 • Medeni Sure • 75 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


15. Ey inanıp güvenenler! Savaş düzeninde iken saldırgan kâfirlerle karşılaştığınızda sakın onlara arkanızı dönmeyin/dönerek kaçmayın.

16. Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariç böyle bir günde, her kim onlara arkasını dönerse/dönüp kaçarsa mutlaka o; Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

çağr filminden savaş sahnesi

Çağrı filminden bir sahne. Allah rasulü aleyhisselam ve ashabı bu savaşlarda büyük başarı gösterdiği için İslam kısa sürede dünyaya yayıldı.


20. Ey inanıp güvenenler!, Allah’a ve Elçisine boyun eğin. Dinleyip dururken bari siz yüz çevirmeyin.

21. Dinleyip anlamadıkları halde “Dinleyip anladık” diyenler gibi de olmayın.

22. Allah katında canlıların en kötüsü, aklını kullanmayarak sağırlık ve dilsizlik edenlerdir.

23. Allah, onlarda bir hayır görseydi elbette dinletirdi. Dinletseydi bile yine de yüz çevirirlerdi.

24. Ey inanıp güvenenler! (müminler)! Size hayat verecek şeye çağırdığı zaman, Allah’ın ve Elçisi’nin çağrısına uyun. Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Bir de hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.

25. Öyle bir çatışma ortamından (fitneden) çekinin ki sadece içinizdeki yanlış yapanlara dokunmakla kalmaz[*]. Bilin ki Allah'ın cezası, pek ağırdır.

[*] Çevrenizde olan yanlışlıklara duyarsız kalmayın, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye düşünmeyin. Çatışma ve bozulma ortamı bir kere oluşmaya başladığı zaman sadece suçlulara değil herkese zarar verir.

26. Hatırlayın bir zamanlar siz, bulunduğunuz yerde ezilen bir azınlıktınız; insanların sizi kapıp kaçırmasından korkuyordunuz. Allah, size yer yurt verdi, yardımı ile sizi destekledi, temiz rızıklarla rızıklandırdı. Belki görevlerinizi yerine getirirsiniz.

27. Ey inanıp güvenenler!, Allah’a ve bu elçiye karşı hainlik etmeyin. Emanetlerinize[1*] de bile bile hainlik[2*] etmeyin.

[1*] Bu emanetler kişinin bakım ve koruması altında olan eşi, çocukları, yaşlılar ve hastalardır.Bir sonraki ayet bu anlamın doğru olduğunu onaylamaktadır. Ayrıca Bkz: Nisa 4/75

[2*] bile bile hainlik: Tehdidi ve tehlikeyi görüp duyarsız kalmak, gerekli cesaret ve basireti gösterememek, ölüm korkusuna kapılmak. Bkz.: (Nisa 4/71-78)

28. Bilin ki mallarınız da çocuklarınız da imtihan içindir. Büyük ödül, yalnız Allah katındadır.

29. Müminler! Allah’tan çekinerek kendinizi korursanız, O, sizde bir furkân (doğruyu yanlıştan ayırma yeteneği) oluşturur, kabahatlerinizi örter ve durumunuzu düzeltir. İkramı büyük olan Allah’tır.


45. Ey inanıp güvenenler! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki, kurtuluşa eresiniz.

46. Allah’a ve Rasûlüne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

47. Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve Allah yolundan alıkoymak için, yurtlarından çıkanlar gibi olmayın. Allah onların yaptıklarını kuşatıcıdır.

48. Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve: “Bugün artık insanlardan size galip gelecek yok, mutlaka ben de size yardımcıyım” diyor, (zihinlere düşünce veriyordu). Fakat iki taraf yüz yüze gelince verdiği sözden dönüp; “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyleri görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah cezası çetin olandır” demişti.


60. Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve atlı birlikler hazırlayın ki Allah’ın düşmanını, kendi düşmanınızı ve ayrıca sizin bilmeyip de Allah’ın bildiği öbür düşmanları korkutasınız. Allah yolunda ne harcarsanız, size tam olarak ödenir. Haksızlığa uğratılmazsınız.


73. İnanıp güvenen, hicret[1*] eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücadele(cihad) edenler ile onları barındırıp yardım edenler; işte onlar birbirinden sorumludur (velidir)[2*]. İnanıp güvenenlerden hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar hiçbiriniz, hiçbir konuda onlardan sorumlu (veli) değilsiniz. Eğer sizden dininizle ilgili yardım isterlerse, aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmadığı sürece, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yaptığınız her şeyi görür.

[1*] Hicret: Göç etmek

[2*] Bu ayetteki velilik karşılıklı sorumluluğu, velayeti olan anlamındadır. Mekke’den göç eden göçmenler ve Medine’de onları barındıran ensarların birbirlerine karşı sorumlulukları olduğu özellikle belirtilmiştir. Ayet Bedir Savaşından sonra müslümanların Mekkeliler üzerinde açık bir üstünlük sağladığı askeri ve siyasi bir ortamda inmiştir. Bu esnada diğer müslümanlarla birlikte göç etmemiş, halen Mekke’de ikamet etmekte olan müslümanlar da vardı. Allah Teala onlar da göç edene kadar, bunlara karşı diğer müslümanların bir sorumluluğunun bulunmadığını bildirmektedir. Din konusunda ki yardım istediklerini bile aramızda anlaşma bulunan topluluklara karşı olmama şartına bağlamıştır. Sonraki ayette (73) bu emri yerine getirmediğimiz takdirde birbirine yakın dost olan kafirlerin henüz kendi yönetiminde olan müslüman azınlığa karşı çatışma ve fesat ortaya çıkaracakları açıkça belirtilmiştir. Dış politikada akıl odaklı ve ilkeli bu yaklaşıma tüm müslümanların dikkatini çekiyoruz./

AL-İ İMRAN SURESİ

İniş Sırası: 89 • Mushaf Sırası: 3 • Medeni Sure • 200 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


28. Mümİnler, müminleri bırakıp inkârcıları dost edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ancak onlardan (gelebilecek tehlikeden) korunmanız başkadır. Allah asıl sizi, kendisine karşı dikkatli olmanız konusunda uyarmaktadır. Çünkü dönüş Allah’ın huzurunadır.

30. Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günde kişi, kötülükleri ile kendi arasında, uzak bir mesafe bulunmasını ister. Yine Allah, sizi kendisine karşı dikkatli olmanız hakkında uyarmaktadır. Allah kullarını çok esirgeyicidir.

31. De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”

32. De ki: “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin.” Eğer yüz çevirirlerse şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.


96. İnsanlar için kurulan ilk ev, elbette Bekke[*]'de olandır. Bereketlidir ve herkese doğru yönü (kıbleyi) göstersin diye kurulmuştur.

[*] Bekke, التباك=tebâkk kökünden birbirini ezecek şekilde oluşan kalabalık anlamına gelir. Tavaftaki aşırı kalabalıkta insanlar birbirini itip kaktığı için Mekke’ye bu ad verilmiştir. (Müfredat)

kabe'nin en güzel fotoğrafı

Kabe'nin çekilmiş en güzel fotoğraflardan biri.


97. Orada açık göstergeler (ayetler)[1*], İbrahim'in (ibadet için) durduğu yerler[2*] vardır. Oraya giren kişi, güvende olur. Bir yolunu bulup gidebilenlerin, o Beyt’te (Kâbe’de) hac yapması, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim bunu görmezlikten gelirse bilsin ki Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur.

[1*] Âyet, gösterge ve delil demektir. (Müfredât)

[2*] Zannedildiği gibi Makam-ı İbrahim, Kâbe’nin yanında korunan 50 cm. uzunluğundaki taş değildir. Makam, duracak yer veya yerler demektir. Çoğul olarak da kullanıldığından “ayâtun beyyinatun = açık göstergeler” ifadesi makam’ın bedeli yani açıklamasıdır. Arap dili açısından makam bedel, “ayâtun beyyinatun = açık göstergeler” ifadesi de mübdelün minh olur ve İbrahim’in ibadet için durduğu yerlerin göstergelerinin olduğunu ifade eder. Onlar; Arafat, Müzdelife, Mina, Kâbe, Safa ve Merve’dir. Hac ibadeti oralarda yapılır. Nuh tufanında Kabe yıkılmış, hac ibadetinin yapıldığı diğer yerler de unutulmuştu. İbrahim aleyhisselam Kâbe’yi yeniden yapınca: “Bize hac ibadetini yapacağımız yerleri (menâsiki) göster” (Bakara 2/128) diye dua etmiş Allah da göstermişti. Bu sebeple makam-ı İbrahim, İbrahim aleyhisselamın kendisiyle ilgili değil, hac ibadetinin yapıldığı yerlerle ilgilidir. İnsanlar o yerleri ondan öğrenmişlerdir.


102. “Ey iman edenler! Allah için nasıl takvalı olmanız gerekiyorsa öyle takvalı olun. Ve Müslüman olmanın dışında başka bir şekilde ölmeyin.”

103. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.

104. Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.

105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.


110. Siz insanlara hizmet için, en hayırlı (merkezde bir) ümmet/topluluk olun; iyiliği emredin, kötülükten men edin ve Allah’a iman edin. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama birçoğu fasık/yoldan çıkmış kimselerdir.


118. Ey inanıp güvenenler! Sizden olmayanları hiçbir şekilde sırdaş edinmeyin! Onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size ayetleri açıkladık.

119. İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz halde sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden ölün!” Şüphesiz Allah göğüslerin özünü (kalplerde olanı) bilir.

120. Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar veremez. Çünkü Allah onların yaptığı her şeyi kuşatmıştır.


130. Ey Allah’a inanıp güvenenler! Değişmez özelliği kat kat katlanıp artma olan faizi yemeyin; Allah'a karşı yanlış yapmaktan sakının ki umduğunuza kavuşasınız.

131. Kâfirler için hazırlanmış ateşten sakının.

132. Allah’a ve Peygambere itaat edin ki size merhamet edilsin.

133. Rabbinizin bağışına; genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için, hazırlanmış bulunan cennete koşun.


156. Ey inanıp güvenenler! ayetleri görmezlikten gelenler (kâfirler) gibi olmayın. Onlar, yolculuğa çıkan veya savaşa giden kardeşleri için "Yanımızda olsalardı ne ölür ne de öldürülürlerdi." derler. Bu, Allah’ın yüreklerinde acı oluşturması içindir. Yaşatan da öldüren de Allah'tır. Allah, yaptığınız her şeyi görür.

157. Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz Allah’ın bağışlaması ve iyiliği, biriktirebileceğiniz her şeyden hayırlı olur.


169. Allah yolunda öldürülenleri ölü sanma. Onlar diridir ve Rableri katında rızıklanırlar.

170. Allah'ın, lütfundan, kendilerine verdiklerine sevinirler. Arkalarından gelecek olanlara, bir korkunun olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.

171. Onlar, Allah katından ulaşan bir lütfu, bir nimeti ve Allah’ın inananların hak ettiği ödülü zayi etmeyeceği [vaadini] müjdelemek isterler.


175. O şeytan sizi ancak kendi dostlarından korkutuyor. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz Benden korkun.


200. Ey inanıp güvenenler! Sabredin /duruşunuzu bozmayın, sabırda (düşmanlarınızla) yarışın, her an tetikte olun ve Allah'a karşı yanlış yapmaktan sakının ki umduğunuza kavuşabilesiniz.

AHZAB SURESİ

İniş Sırası: 90 • Mushaf Sırası: 33 • Medeni Sure • 73 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


4 . Allah bir adamın içine iki kalp koymamış, zihar[*] yaptığınız eşlerinizi anneleriniz yapmamış, evlatlıklarınızı da sizin evladınız saymamıştır.Bunlar kendiniz söyleyip kendiniz inandığınız sözlerdir. Allah gerçeği söyler ve doğru yolu gösterir.

[*] “Eşim anam olsun” deyip eşi ile onu boşamadan ayrılmak, karı koca ilişkisine son vererek eşini cezalandırmaya kalkmak

5. Onları babalarının adıyla çağırın, Allah katında doğru olan budur. Babalarını bilmiyorsanız onlar din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yürekten kasıtlı olarak yapmadıktan sonra hata ile söylediğiniz sözlerden dolayı size bir günah yoktur. Allah, bağışlar ve ikram eder.


36. Allah ve resulü[1*] bir işe karar verdiği zaman artık mü’min bir erkeğin ve mü’min bir kadının[2*], o konuda tercih hakkı yoktur. Kim, Allah’a ve resulüne karşı gelirse açık bir şekilde sapmış olur.

[1*] Resul (رسول), “gönderilen”demektir. Bir bilgiyi iletmek için gönderilen elçiye resul dendiği gibi onunla gönderilen bilgiye de resul denir (Müfredat). Kur’an’daki resul kelimeleri ya elçi ya da Allah’ın Kitabı anlamındadır. Elçi ölümlü, Kitap kalıcıdır. Uhud savaşında Nebîmiz’in öldüğüne dair haberlerin yayılması üzerine Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Muhammed sadece elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz?” (Al-i İmran 3/144) Aramızda sürekli kalacak olan resul, Kur’an olduğu için bu âyetteki resule başka anlam verilemez.

[2*] Muhammed aleyhisselamın Allah'ın Elçisi olarak getirdiği Kur'an'da, onun müminlere örnek olmakla görevli olduğu hükmü yer alır (Ahzab 33/21). Evlatlığı Zeyd, eşi Zeyneb’i boşamak isteyince onu bir korku sarmıştı. Çünkü Nisa 23’te, öz oğulların boşadıkları eşleriyle evlenilmesi yasaklanmış ama evlatlıkların boşadıkları eşler, bu yasağın dışında bırakılmıştı. Allah, evlatlıkların boşadığı kadınlarla evlenme konusunda onu örnek yapmak için Zeynep ile evlenmesini emrederse o, halkın karşısına nasıl çıkardı. Aynı sıkıntı Zeyneb için de geçerliydi. İşte bu âyette sözü edilen mümin erkek, Muhammed aleyhisselam, mümin kadın da Zeyneb'tir. Bu âyet, her ikisini de uyarmakta ve Allah’ın, yapılmasını istediği bir konuda, ikisinin de bir tercih hakkı olmadığını bildirmektedir. Bundan sonraki ayetlerde konunun ayrıntıları vardır.


41. Ey inanıp güvenenler! Allah’ı çokça zikredin/hatırlayın/anın.

42. Onu sabah akşam tesbih edin/çokça aklınıza getirin.

43. O’dur sizi karanlıklardan aydınlığa çıkaran, melekleri de sizin için bağışlanma dileyen ve müminlere karşı da çok merhametli olan!

44. Allah’a kavuşacakları gün, müminlere yönelik esenlik dileği: “Selam”dır. Allah onlara çok değerli bir ödül hazırlamıştır.


49. Ey inanıp güvenenler! Mümin kadınları nikahlayıp, sonra onlarla birlikte olmadan kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onlara mut’a (boşanma tazminatını) verin ve kendilerini güzel bir şekilde bırakın.


53. Ey inanıp güvenenler! Yemek için çağırılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz), Peygamber’in evlerine girmeyin, çağırıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber’i rahatsız etmekte, fakat o sizden de (alınırsınız diye) çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğinizde, (yetişkin erkekler) perde arkasından istesinler. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah’ın Rasûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikâhlamanız, ebediyen sözkonusu olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük bir günahtır.

54. Siz bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de, biliniz ki Allah her şeyi bilir.

55. Peygamberin hanımlarına; babaları, oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar ve kendilerine sığınmış olan yabancı kadınlar ile, perdesiz/yüzyüze konuşmaktan dolayı, bir günah yoktur. Ey Peygamber hanımları! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla şahittir.

56. Şüphesiz Allah ve melekleri; peygambere salât etmekte/destek vermektedir. Ey inananlar, siz de onu (ve ona verileni) destekleyin (ve ölünceye kadar) gereken saygıyı ve itaati (destek vererek) yapın.


59. Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin hanımlarına söyle de cilbablarını[*]/büyük başörtülerini sıkıca örtsünler. Bu, onların tanınmaları, dolayısıyla incitilmemeleri açısından daha uygundur. Allah daima bağışlayan ve ikramı bol olandır.

[*] Cilbab, dış giysiden küçük, başörtüsünden büyük örtüdür. Kadın onunla başını ve göğüs bölgesini örter. (Lisan’ul-arab) Kelime dış giysi anlamında da kullanılır ama burada ona büyük başörtü dışında anlam verilemez. Çünkü dış elbiseyi vücuda yaklaştırma diye bir şey olmaz. Ama büyük başörtü vücuda yapıştırılmazsa açılır, göğüs, boyun ve saçlar ortaya çıkar. Âyetteki “daha uygun= أَدْنَى ifadesi de başörtüsü (hımar) ile cilbabı karşılaştırmaktadır. Yakaları kapatacak şekilde örtülen başörtüsü, kötü niyetli erkeklerin rahatsız edici davranışlarını engeller. Ama hem başı hem de göğüs bölgesini örten bir örtü onların beklentilerini büsbütün ortadan kaldırır.


69. Ey inanıp güvenenler! Siz Musa’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. Nihayet Allah onu onların dediklerinden temize çıkarmıştı. Musa, Allah katında itibarlı bir kimse idi.

70. Ey inanıp güvenenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin (ki;)

71. Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Rasûlüne itaat ederse, muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır.

MÜMTEHİNE SURESİ

İniş Sırası: 91 • Mushaf Sırası: 60 • Medeni Sure • 13 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. Ey inanıp güvenenler! Bana ve size düşmanlık yapanları dost/veli/yönetici edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar size gelen gerçeği inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a inandınız diye, elçiyi ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Ben izin verdiğim için, size saldıranlara karşı cihat etmek için çıktıysanız; (o halde niçin) onlara sevgi gösterip, sır (askeri birliklerin hareketi hakkında bilgi) veriyorsunuz?! Oysa Ben, sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan uzaklaşmıştır.

2. Şayet onlar sizi ele geçirirlerse size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler.

3. Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görendir.


7. Bakarsın Allah, düşmanlık ettiğiniz o kimselerle sizin aranızda bir sevgi bağı oluşturur. Allah, her şeye ölçü koyar[*]. Allah bağışlar, ikramı boldur.

[*] Düşmanlarınızla barışmanızın ölçüsünü de(şartlarını da) Allah belirlemiştir.

8. Allah, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışmamış ve sizi yaşadığınız yerlerden çıkarmamış kimselere iyilik etmenizi ve değer vermenizi yasaklamaz. Allah değer bilenleri sever.

9. Allah’ın yasakladığı şey sadece, dininizden dolayı sizi öldürmeye kalkışanlara, sizi yaşadığınız yerden çıkaranlara ve çıkarılmanıza destek verenlere yakınlık göstermenizdir. Onlara yakınlık gösterenler yanlış yaparlar.

10. Ey inanıp güvenenler! (Müminler)! Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihandan geçirin. Onların imanlarını en iyi Allah bilir. Eğer mümin olduklarını anlarsanız, onları kâfirlere geri çevirmeyin. Bu kadınlar onlara helal olmazlar. Onlar da bunlara helal olmazlar. Onların bunlara harcadıklarını geri verin. Bu kadınların mehirlerini kendilerine verdiğiniz zaman, onlarla evlenmenize engel yoktur. Ayrılmak isteyen kafir kadınları engellemeyin; onlara harcadığınızı isteyin. Onlar da harcadıklarını istesinler. Bu, Allah’ın size hükmüdür; aranızda o hükmeder. Allah bilir, doğru karar verir.

11. Eşlerinizden biri kâfirlere kaçar, sonra o kafirleri yenerseniz eşleri kaçıp gitmiş olanlara (alacağınız ganimetten) harcadıkları kadar ödeme yapın. İnandığınız Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun.


13. Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazab ettiği bir güruhu dost edinmeyin. Onlar ki ölüp kabre giren bir kâfir nasıl âhiret mutluluğundan ümidini kesmişse, kendileri de âhiretten öyle ümitlerini kesmişlerdir.

NİSA SURESİ

İniş Sırası: 92 • Mushaf Sırası: 4 • Medeni Sure • 176 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten/döllenmiş yumurtadan/hücreden yaratan ve eşini de ondan (aynı döllenmiş yumurtadan/hücreden) yaratan, ikisinden de (yeryüzünün her tarafına yayarak aile oluşturan); çok sayıda erkek ve kadın yaratarak yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının! Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz, Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.

2. Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helali haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır.

3. Eğer yetim kızların, (size emânet edilen malları üzerindeki) haklarını, gözetemeyeceğinizden endişe ederseniz, (yetim kızlarla değil), size helâl olup hoşunuza giden (başka) kadınlarla; iki, üç veya dört evlilik yapabilirsiniz. Eğer adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız; o takdirde bir tanesini nikâhınız altına alın veya size sığınmış yabancı kadınlardan birini nikâhlayın. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

4. Kadınlara mehirlerini (evlilik hediyelerini), gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını, size bağışlarlarsa, onu da güzelce harcayabilirsiniz.

5. Allah’ın sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı, aklı ermezlere (savurgan/sefihlere) vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6. Yetimleri, evlenme çağına[1*] gelene kadar deneyin. Onlarda olgunlaşma (rüşd)[2*] görürseniz mallarını kendilerine verin; büyüyüp geri alacaklar diye onları israf ederek ve tez elden yemeyin. Zengin olan, kendini engellesin; yoksul olan da maruf (Kur’an ölçülerine uygun)[3*] bir şekilde yesin. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, yanlarında şahit bulundurun. Hesap sormak için Allah yeter.

[1*] Kur’an'da evlenme çağı kavramı olduğunun delilidir. Çocuk evlilikleri Kur’an’a uygun değildir.[

[2*] Kur’an’a göre birinin ergenlik çağına gelmiş olması bile yeterli değildir. Onda rüşd(olgunluk) olmalıdır. Çünkü evlenmek isteyen kız ve erkek karşılıklı anlaşma yapacak(akit) ve mali yükümlülük altına girecektir. Mali yükümlülük ergenliğe ulaşmış bile olsalar çocuklara(rüşd olmayanlara) verilemez.[

[3*] Maruf için bkz: Bakara 2/178 ve Bakara 2/231 ile dipnotları

7. (Ölen) ana-baba ve (diğer yakın) akrabanın (miras olarak geride) bıraktıklarından erkekler için de pay vardır, ana-baba ve akrabanın bıraktıklarından kadınlar için de pay vardır. Bunlar az veya çok belirlenmiş, farz kılınmış paylardır.

8. Mirasın paylaşımı sırasında akrabalar, yetimler[1*] ve çaresiz kalmış kimseler[2*] bulunursa, mirastan onları da rızıklandırın ve onlara marufa uygun söz söyleyin[3*].

[1*] Ölenin bıraktığı yetimler veya hayatta iken destek olduğu ve ölümüyle birlikte desteksiz kalan yetimler.

[2*] Hayatta iken maddi desteğini görmekte olan ve bu ölüm nedeniyle çaresiz durumuna düşenler. Ölenin karısı, bunların başında gelir (Bakara 2/240).

[3*] Hem onları aç ve açıkta bırakmamak için mirastan, geçimlerini sağlayacak bir desteğin verilmesi gerektiğini hem de paylar, Allah tarafından farz olarak belirlendiği için onların miras paylarını artırmanın mümkün olmadığını söylesinler.

9. Geriye korunmaya muhtaç çocuklar bırakmaları durumunda bunların hali ne olur diye korkanlar, Allah’a karşı yanlış yapmaktan sakınsınlar da dosdoğru sözler söylesinler.

10. Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, aslında karınları dolusu ateş yerler. Onlar, yarın harıl harıl yanan bir ateşe gireceklerdir.

11. Allah, ölenin evladı konusunda size görev yüklemektedir: Erkeğin payı, iki kızın payı kadardır. (Ölenin oğlu olmaz da ) Kızları (iki veya) ikinin üstünde olursa bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Tek bir kızı varsa mirasın yarısı onun olur. Ölenin çocuğu varsa ana-babadan her birinin payı altıda birdir. Ölenin çocuğu olmaz da varisi anası ve babası olursa anasının payı üçte birdir. Ölenin (baba bir) kardeşleri varsa anasının payı altıda bir olur. Paylar, ölenin vasiyet ettiği veya (yazılı olarak bıraktığı) borcun ödenmesinden sonra verilir. Ana - babanızdan ve çocuklarınızdan hangisinin, faydalı olma bakımından size daha yakın olduğunu bilemezsiniz. (Bu sebeple) paylar, Allah tarafından kesin ölçülerle belirlenmiştir. Allah Alîm'dir; bilir, Hakîm'dir; doğru kararlar verir.

12. Hanımlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Bu paylaşım, vasiyet ettikleri veya (yazılı olarak bıraktıkları) borcun ödenmesinden sonra yapılır. Sizin çocuğunuz yoksa bıraktıklarınızın dörtte biri hanımlarınızındır. Çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır. Bu paylaşım vasiyet ettiğiniz veya (yazılı olarak) bıraktığınız borcun ödenmesinden sonra yapılır. Miras bırakan erkek veya kadın, (ana tarafından) kelâle olur (anası ve çocuğu olmaz da ana bir) erkek veya kız kardeşi bulunursa her birinin payı altıda birdir. Bunlar birden fazla iseler mirasın üçte birini eşit olarak paylaşırlar. Bu paylaşım da vasiyet edilen veya (yazılı olarak) bırakılan borcun ödenmesinden sonra (hiçbir mirasçıya) zarar vermeyecek şekilde yapılır. Bu, Allah tarafından size yüklenen görevdir. Allah Alîm'dir; bilir Halîm'dir; pek yumuşak davranır.

13. Bunlar Allah tarafından konulan sınırlardır. Kim Allah’a ve Elçisi’ne tâbi olursa, Allah onu, mesken olarak içinden ırmaklar akan hasbahçelere koyacaktır; bu büyük bir mazhariyettir.

14. Kim de Allah’a ve Elçisi’ne isyan eder ve O’nun [koyduğu] sınırları ihlal ederse, onu içinde yerleşip kalacağı ateşe atacaktır; ve onu alçaltıcı bir azap beklemektedir.

15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde (ev hapsinde) tutun.

16. Sizlerden fuhuş yapanların, her ikisini de azarlayıp dışlayın/kınayın. Eğer onlar, tövbe edip ıslah olurlarsa/durumlarını düzeltirlerse, onları azarlayıp kınamaktan/dışlamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.


19. Ey inanıp güvenenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. (Ayrıca boşanmayı gerektiren) açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da, Allah (sizin için) onda pek çok hayır yaratmış olur.

20. Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne yüklerle mal vermiş olsanız dahi, ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?

21. Hem siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız?

22. Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayasızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu, ne kötü bir yoldur.

23. Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanneleriniz, süt kız kardeşleriniz, hanımlarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz hanımlarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur, öz oğullarınızın hanımları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz... Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka! Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

24. Hakimiyetiniz altında olan (savaş esirleri) dışındaki muhsanaları/kocalı kadınları nikâhlamanız da haramdır. Allah’ın size farz kıldığı budur. Namuslu yaşamanız ve zinadan kaçınmanız şartıyla, bunların dışındaki kadınlarla evlenmeniz helal kılındı ki mallarınız karşılığında onlara talip olasınız. Bunlardan hangilerinden nikâh ile yararlanırsanız mehirlerini belirlediğiniz miktarda veriniz. Mehri belirledikten sonra gönül rızası ile bir başka miktar üzerinde anlaşmanızın bir günahı yoktur. Allah bilir, doğru kararlar verir.

25. Mümin, iffetli ve hür kadınları nikâhlayacak kadar varlıklı olmayanlar, hakimiyetiniz altında olan mümin esir kızlarınızı nikahlayabilirler. İmanınızı en iyi bilen Allah’tır. Hepiniz birbirinizdensiniz. Onları (esir kadınları), iffetli /muhsana olmaları, zinadan uzak durmuş ve gizli dostlar edinmemiş olmaları şartıyla onları, ailelerinin izni ile nikahlayın ve mehirlerini kendilerine, marufa (Kur’an ölçülerine) uygun olarak verin. Evlendikten / muhsana olduktan sonra da zina etmiş olarak karşınıza çıkarlarsa onlara verilecek ceza, hür kadınlara verilen o cezanın yarısı kadardır. Bu ruhsat, içinizden zor duruma düşmekten korkanlar içindir. Ama sabretmeniz daha iyi olur. Allah bağışlar ve merhamet eder.


29. Ey inanıp güvenenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka! Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.

30. Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu Allah’a pek kolaydır.

31. Size konan yasakların büyüklerinden kaçınırsanız kabahatlerinizi örter, sizi şerefli bir yere yerleştiririz[*].

[*] Allah'ın Elçisi (ona dua ve selâm olsun) konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

“Felâkete sürükleyen yedi şeyden sakınınız.

- Ey Allah'ın Elçisi nelerdir onlar?

- Allah’a ortak koşmak, sihir, haklı sebeple olması bir yana Allah’ın dokunulmaz kıldığı bir canı öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana toplu hücum yapılacağı sırada savaştan kaçmak ve kötü yolla ilgisi olmayan namuslu mümin kadınlara zina iftirasında bulunmaktır.” (Buhârî, vesâyâ, 23; Müslim, İman 145)

Bunlara ilave olarak Kur’an’da içki, kumar, fuhuş çeşitleri ve eşcinsellik, Allah hakkında bilmediği şeyi söylemek, Allah’ın ayetlerini tahrif etmek, malların paranın ve insanların serbest dolaşımına engel olacak her türlü terör ve düzen bozucu faaliyet (zorbalık) büyük günahlar olarak tek tek belirtilmiştir.

32. Allah’ın kiminizi kiminizden, (kabiliyetçe) farklı kıldığı şeyleri arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir.


34. Erkekler, kadınları koruyup kollarlar. Bu, Allah'ın her birine diğerinden üstün özellikler vermesi ve erkeklerin mallarından (eşleri için) harcamaları sebebiyledir. İyi kadınlar, Allah’a itaat edenler ve Allah'ın korumasına karşılık yalnızken kendilerini koruyanlardır.Boşanıp gitmesinden korktuğunuz kadınlarınıza öğüt verin, yataklarından ayrılın ve kendilerini rahat bırakın. Sizi gönülden kabul ederlerse onlara karşı başka bir yol aramayın (boşanmaya kalkmayın). Allah yücedir, büyüktür.

35. (Ey müminler)[*] Eşlerin ayrılacağından korkarsanız, bir hakem erkeğin ailesinden,bir hakem de kadının ailesinden gönderin; (eşler) uzlaşmak isterlerse isterlerse, Allah aralarında uyuşma meydana getirir. Allah bilir ve işin iç yüzünden haberdardır.

[*] Karı koca dışında olup, onların aralarının açılacağı hakkında bilgi ve şüphe sahibi olan yakınlar, arkadaşlar

36. Allah’a kul olun ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.


43. Ey inanıp güvenenler! (müminler)! Sarhoşsanız, ne dediğinizi bilinceye kadar; cünüpseniz yıkanıncaya kadar, namaza yaklaşmayın[1*]. Seyir halinde olursanız o başka. Hasta veya yolculuk halinde iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse ya da kadınlara temas etmiş olup su da bulamazsanız temiz bir toprağa [2*] teyemmüm edin. Ondan yüzünüzü ve ellerinizi silin (mesh edin). Allah affeder ve bağışlar.

[1*] Görüldüğü gibi namaz kılmaya engel olan tek şey sarhoşluktur. Adetli kadınların namaz kılamayacağına dair söylenen sözlerin sağlam bir dayanağı yoktur.

[2*] saîden(صَعٖيدًا): En yaygın anlamı topraktır. Ancak dış yüzey anlamına da gelir. Kur’an’da bu kelime Kehf 18/8 ayetinde Dünya’nın dış yüzeyi, yeryüzü anlamında geçmektedir.


58. Allah size, görevleri mutlaka ehline (uzmanına) vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah; hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.

59. Ey inanıp güvenenler,Allah'a itaat edin, bu Elçi'nin getirdiği kitaba itaat edin ve sizden olan yetki sahiplerine de. Eğer (o yetkililerle) bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu, Allah'a ve Elçisine götürün. Allah’a ve ahiret gününe inanıp güveniyorsanız böyle yaparsınız. Böylesi hayırlı olur ve çok güzel sonuç verir.


71. Ey inanıp güvenenler! (Size savaş açan düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca savaşa gidin.

72. Şüphesiz aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda) hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse; “Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım” der.

73. Eğer Allah’tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: “Ne olurdu ben de onlarla beraber olsaydım da, büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.”

74. O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah’ın izin verdiği durumlarda (saldırganlarla) savaşsınlar. Kim Allah’ın izin verdiği durumlarda, (saldırganlara karşı) savaşır da öldürülür veya galip gelirse, Biz ona büyük bir ödül vereceğiz.

75. Size ne oluyor da Allah izin verdiği halde ve; “Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver” diye yalvarıp duran; ‘zayıf ve zavallı erkekler’, ‘kadınlar ve çocuklar için’ savaşa çıkmıyorsunuz?

76. İman edenler, Allah’ın izin verdiği durumlarda (saldırganlara karşı) savaşırlar. Kâfirler (gerçekleri bildiği halde gizleyenler) de tağut (din adamları) uğrunda savaşırlar. O halde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi/tuzağı/plânı çok zayıftır.


86. Size bir selam verildiği zaman ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.


94. Ey İnanıp güvenenler! Allah yolunda sefere/savaşa çıktığınızda iyice dinleyip anlayın. Size, teslim olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, "Sen mümin değilsin!" demeyin. Allah katında çok ganimetler vardır. Bir zamanlar siz de aynı durumdaydınız; Allah size ikramda bulundu da mümin oldunuz. Öyleyse iyice dinleyip anlayın. Allah, yaptığınız her şeyin iç yüzünü bilir.


101. Yolculuğa çıktığınızda, ayetleri görmezden gelenlerin (kafirlerin) size saldırı yapmasından korkarsanız, o namazı (yolculuk namazını) kısaltmanızda bir günah yoktur. Çünkü kafirler, size açık düşmandırlar.

102. İçlerinde olur da onlar için namazı tam kılarsan, onların bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar ve silahlarını kuşansınlar; (ilk) secdeyi yaptıktan sonra çekilsinler; bu defa namazı kılmamış öbür kısım gelsin, seninle namaz kılsınlar , tedbirli olsunlar ve silahlarını kuşansınlar. Kafirler ister ki silahlarınızdan ve eşyanızdan uzak kalasınız da üzerinize ani bir baskın yapsınlar. Yağmurdan zarar görür veya hasta olursanız, silahlarınızı bir yere koymanızda bir günah yoktur ama tedbiri elden bırakmayın. Allah, o kâfirlere küçük düşürücü bir azap hazırlamıştır.

103. O namazı kılarken[1*] Allah’ı; ayakta, oturur halde, ve yanlarınız üzerinde anın[2*]. Güvene kavuştuğunuzda o namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminlere, vakitle sınırlı olarak[3*] farz kılınmıştır.

[1*] Önceki âyette ifade edilen tek rekatlık namazı kılarken.

[2*] Tek rekâtta oturma ancak secdeden sonra olabilir. Önceki âyete göre tek rekât secde ile bittiği için oturduktan sonra bir secde daha yapmak gerekir. Bu da her rekâtta iki secdenin, secdeler arasında oturmanın ve bu sıradaki zikrin farz olduğunu gösterir.

Kişinin yanları, kol ve bacaklarıdır. Vücut, kol ve bacaklar üzerinde iki şekilde durabilir. Birincisinde dizler ve dirsekler dik tutulup eller dizlerin üzerine konarak gövdenin yanların üzerinde gelmesi sağlanır. İkincisinde de secde için başı yere koymadan önce dizler ve eller konur, karın dizlerden uzak tutulur ve böylece vücut yanların üzerine yerleştirilir. Bu durumda âyet, bir rekâtta kıyam, rüku ve secdenin şeklini bize anlatmış olur.

[3*] Bu nedenle herhangi bir namaz kendisi için belirlenen vakit sınırlarının dışında kılınamaz.

104. Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan, onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah bilen ve doğru hüküm/karar verendir.


129 . Çok kararlı olsanız bile kadınlar arasında adil davranmaya güç yetiremezsiniz. Öyleyse bir tarafa büsbütün meyledip diğerini ortada bırakmayın. Eğer uzlaşır ve Allah'a karşı yanlış yapmaktan sakınırsanız bilin ki Allah, bağışlar ve ikramda bulunur.


135. Ey inanıp güvenenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak, adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki); şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

136. Ey inanıp güvenenler! Allah'a, Elçisine, o Elçi’ye indirdiği Kitaba ve daha önce indirdiği Kitaplara inanıp güvenin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü görmezlik eder de kâfir olursa işte o, gerçekten iyice sapıtmış demektir.


140. O, bu Kitapta size şunu indirmiştir: "Allah'ın ayetlerine görmezlik edildiğini[*] ve hafife alındığını işittiğiniz zaman onlarla oturmayın. Başka bir söze geçinceye kadar böyle yapın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz" Allah, bütün münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.

[*] Arapça’da kefere (küfr) bir şeyin üstünü örtmek veya kendini o şeye kapatmak, görmezlik etmek anlamına gelir. Allah’ın ayetlerini kafasına göre açıklamak, onları bağlamından koparıp başka tarafa çekmek, kelimelerin anlamlarını değiştirmek, görmezden gelmek, o ayetler karşısında yalan yanlış şeylere sarılmak, inkar etmek eylemlerinin hepsi küfür olup bunu yapana kafir denir.


144. Ey inanıp güvenenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize, Allah’a apaçık bir delil vermek mi istiyorsunuz?

145. Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın.


148. Allah zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

149. Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir.


170. Ey İnsanlar! Bu Elçi, Rabbiniz'den size gerçek olanı getirdi; O’na inanıp güvenin; bu sizin hayrınıza olur. Ama ayetleri görmezlikten gelirseniz bilin ki göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Allah bilir, doğru kararlar verir.

171. Ey Ehl-i Kitap! Dininizde aşırılık etmeyin, Allah hakkında sadece gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, başka değil, yalnızca Allah’ın elçisidir; Meryem’e ulaştırdığı (“Ol”) sözü ve kendinden bir ruhtur. Öyle ise Allah’a ve elçilerine inanıp güvenin. “Tanrı üçtür” demeyin; bundan vazgeçin; bu sizin hayrınıza olur. Allah tek ilahtır, başkası da yoktur. O’nun çocuğa ne ihtiyacı olur! Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi O’nundur. Size Allah’ın desteği yeter.

HADİD SURESİ

İniş Sırası: 94 • Mushaf Sırası: 57 • Medeni Sure • 29 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


7. Allah’a ve Rasûlüne iman edin ve sizi kullanmaya yetkili kıldığı, kazandığınız mallardan harcayın. İçinizden iman edip de harcayanlar var ya; onlar için büyük bir ödül vardır.


10. Sizin neyiniz var ki Allah yolunda harcama yapmıyorsunuz? Göklerde ve yerdeki her şey zaten Allah’a kalacaktır. Önünüzün açılmasından önce hayra harcayan ve savaşanların derecesi, daha sonra hayra harcayan ve savaşanlarınki ile bir olmaz; öncekilerin derecesi daha yüksektir. Allah hepsine, yaptığının en güzeli ile karşılama sözü vermiştir. Allah, yaptıklarınızın iç yüzünü bilir.


16. İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir.


21. Rabbiniz (Sahibiniz) tarafından bağışlanmayı ve genişliği göklerle yerin arası kadar olan Cennet’i elde etmek için yarışın. Orası Allah’a ve elçilerine inanıp güvenenler için hazırlandı. İşte Allah’ın ikramı budur; onu, gereğini yapanlara[*] verecektir. Allah, büyük ikram sahibidir.

[*] Şâe = شاء fiilinin kökü, “bir şeyi var etme” anlamında olan şey =شيء’dir(Müfredât). İnsanın kendinden istenen bir şeyi var etmesi, görevini yapması olur.


28. Ey inanıp güvenenler! Allah’tan çekinerek kendinizi koruyun ve O’nun elçisine tam güvenin ki size ikramından iki pay versin, içinde yürüyeceğiniz bir ışık (nur) oluştursun ve sizin durumunuzu düzeltsin. Allah bağışlar ve ikramı boldur.

MUHAMMED SURESİ

İniş Sırası: 95 • Mushaf Sırası: 47 • Medeni Sure • 38 Ayettir

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım.


4. Ayetleri görmezlikten gelenlerle (kafirlerle) savaşta karşılaşınca boyun köklerini vurun. Onları etkisiz hale getirince sıkı güvenlik çemberine alın. Sonra karşılıksız ya da fidye alarak serbest bırakın ki savaşın ağırlığı kalmasın. Allah’ın tercihi farklı olsaydı onların hakkından kendisi gelirdi. Böyle olması, birinizi diğerinizle denemek içindir. Allah, kendi yolunda öldürülenlerin yaptıklarını karşılıksız bırakmaz.


7. Ey inananlar! Siz Allah'a (O'nun dinine) yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.


33. Ey inananlar! Allah’a itaat edin, elçiye itaat edin; işlerinizi boşa çıkarmayın.

34. Doğrusu inkâr edip, Allah yolundan alıkoyanları, sonra da inkârcı olarak ölenleri Allah bağışlamayacaktır.

35. (Mümin olduğunuz için[*]) Üstün durumda olan sizsiniz, Allah da sizinle beraberdir; o halde gevşemeyin; barış teklifinde de bulunmayın. Allah sizi, işlerinizde asla yalnız bırakmaz.

[*] “Gevşemeyin ve üzülmeyin! Eğer inanıp güveniyorsanız en üstün olan sizlersiniz.إSiz bir yara aldıysanız, karşınızdaki topluluk da vaktiyle benzeri bir yara almıştı. Böyle günleri, bir ona bir öbürüne, insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah'ın inanmış olanları bilmesi ve içinizden kimilerini şahit tutması içindir. Allah, yanlış yapanları sevmez” Al-i İmran (3/139-140)

“Eğer barışa meyilli olurlarsa sen de meyilli ol ve Allah’a güvenip dayan. Her şeyi dinleyen ve bilen O’dur. Sana oyun kurmak isterlerse Allah sana yeter. Seni, kendi yardımıyla ve müminlerle destekleyen O’dur.” (Enfal 8/61-62)